Translate-Çeviri

30 Ekim 2015 Cuma

Yan Arabadaki Yüzler



image

Hayatımızın başlangıcı gerçekten doğduğumuz gün mü? İlk dünyaya geldiğimizde sıfır noktasında mıyız? Her şey o gün mü başlar, yoksa dokuz ay daha ilave edelim mi geriye doğru? Ya da daha eski zamanlara giderek, herkesin hayatlarına dokunan ince ayrıntıları mı araştıralim? Bizim oluşumumuza zemin hazırlayan detaylara bakalım, sonra daha doğmadan önce, her birimizin şampiyon olduğunu düşünelim vs…
Maddenin en küçük yapı taşı atom der geçeriz değil mi? Fazla kuantum, dinden imandan çıkarır adamı, aman sorgulamayalım biz işimize bakalım. Onlarla da bilim adamları uğraşsın. Merak edenler de açsın, az incelesin  M Teorisini. Anlatacak değilim şimdi onu size.
Her bireyin kendi içerisinde yaşadığı en özel gündür doğum günü. Ne kadar önemsemez görünse bile, o gün geldiğinde farklı duygular yaşarsın içinde.
Şöyle diyaloglar bile yaşarsın:
+ Oğlum rahatsız mısın sen?
- Yoo…ben dünyadaki en rahat adamım yahu…
Her bakımdan incelenebilir bir cevap değil mi? (Cevap: Hayır, değil.)
Her yıl mayıs ayında ‘Cannes Film Festivali’ düzenlenir ve her sene tren sesiyle başlayan bir film Altın Palmiye'yi kazanır ya. Belki bana da palmiye verirler umuduyla, çocukluğumdan beri devam ediyorum saçma hayallerime…Benim, araba camından hayallere dalmak çocukluğumdan beri en sevdiklerimden. Film yapacaksın bak bunu, 7 yaşındaki çocuk ben, Haliç'ten geçerken dışarı doğru, uzaklara bakıyor. Rüzgar falan saçlarını uçuruyor. Filmin sonunda da, bu sefer yaşlanmış ben, aynı sahneyi tek ayağım çukurdayken yaşarım, bir nefes alıyorum ve… -Son- … Altın Palmiye benim.
Neyse, araba camından hayallere dalarsınız. Yollarda, zamana karşı klipler oluşturursunuz. Her sene şarkılar değişir, hatta başrol oyuncuları bile değişir. Sonuçta klibin yönetmeni sizsiniz. En güzel tarafı da bu sanırım. Ani fren ya da korna sesi duyana kadar, olmamış olayı oldurursunuz; olmuş olayı da geçmişte farklılaştırarak, yeni bir şimdiki zaman yaratırsınız ya da bilinmez bir gelecek hayal edersiniz. Geleceğe dönüş serilerine baştan başlamak istedim tam da şu an.
Çok sıkılgandır, sabır yoktur bizim nesilde. Şöyle ki, biz değil miydik ilkokulda atlamalı kitaptan başka bir şey okumayan.
* Dinazordan kaçmak için 9.sayfaya; arkadaşını dinazordan kurtarmak için 28.sayfaya; her ikisi de teferruatlı, ben paşa paşa kalırım burda delikanlı gibi diyosan “Bizimla değilsın” gibi kaç kitap bitirdik. 9'a ordan 25'e, 25-38-6-dön 82-geri 13-52-94…amerikan futbolu… Gaza gel!!! Sayfaları boşver, okumayı da. Kitapla beraber koşmaya başla özgürce sonra touchdown. Ye kitabı.
- Anne ben bir kitap yazacağım. Adı da “Yan Arabadaki Yüzler” olacak nasıl?
+ Çok güzel.
Bu kadar. Kitap yazmayı zirvede bıraktığım an.
—————————————————————–
Çocukken tek korkun sünnettir. Gerçekten erkekliğe ilk adımı sünnettir. Belki de hayatta karşılaştığın ilk korkuyu o zaman yaşarsın. Ergenlik sürecine kadar, o korku, seni epey bir idare eder. Endişe, belirsizlik, çevre…vb. öğeler sana yeni korkular yaratmaya başlar. Korkularının artarak ilerlediği bu dönem, hayatının uzun bir gelişme bölümü olup, en güzel yıllarında hep seninle olacaktır. Küçük ya da büyük farketmez, herkes kendine özgü korkusunu oluşturur ve oyunu oynamaya devam eder. Tıpkı küçükken bize anlatılan masallar gibi…Sen git delikanlı ağustos böceğini, bize La Fontaine farklı anlatsın. Medyanın gücü. Değerli abilerimiz yıllar sonra oturmuşlar buna kafa yormuşlar ve ağustos böceğinin gerçek hikayesini yazmışlar. “Ağustos böceği aslında çalışkandı!” ama ne fayda. Ağustos böceği kötüdür, karınca iyidir demişiz çocuk düşlerimizde. Hem ne fark eder, çalışsan ne olacak be karınca, sanki açlıktan öleceksin. Birisi gelecek üzerine basacak. Ne oldu, dünya malı sana mı kaldı karınca.
“Siz olduğunuzu düşündüğünüz kişi değilsinizdir, ama sizi yaratan düşüncelerinizdir!” -Dr. Norman Vincent Peale

- İnsan büyüdüğünü nasıl farkeder peki? Bilir misin abi?
+ Nasıl?
- En yakın arkadaşlarından biri evlenince.
Biz çocukken, evlenenlere büyük gözüyle bakıyorduk. “Koskoc+a(a…a) adam.” Şimdi o bölgeye biz mi transfer olduk? Yerimiz değişti, çocukların gözünde boyut atladık. Biz anne-baba yaşlarına gelmişiz. Ne ara yahu! Dolayısı ile anne-baba boyutunda yaşayanlar da eskidi. Onlar da dedeleşiyor. Dedeleşiyoruz aman tanrım, zaman durmalısın! Zaman çok hızlı ilerliyorsun dur artık!!! Açmayın dedeler capsi tam şuraya ne güzel gider. Ahanda…
image
Aşık Veysel'i daha iyi anlıyorum zamanla. Güzelliğin on par’ etmez bu bendeki aşk olmasa. Değişiyoruz, farklılaşıyoruz, korkuyoruz.
Otobüste 3-4 kişi bir araya gelir de “havalarabala hurarara” gülerler, makara yaparlar ya. Sonra bir durakta hepsi iner, otobüste tek kalır o gürültücülerden biri. Sonra da uysallaşır ve bir köşeye sessizce atar kendini ya. Bakar böyle sağa sola şebekçe ya da kulaklığını çıkarır, müzik dinlemeye başlar. İşte buna benzer bir dumura uğrarsın arkadaşlarından biri evlendiği zaman…Farklı düşüncelere dalarsın. Seni seviyorum, benimle evlenir misin? Ömrümün sonuna kadar benimle yaşlanmaya gibi ve benzeri cümleler mi bizi üst levele atlattı diye düşünürsün. Amanda aman.
Ben mesela kimseye seni seviyorum diyemem ki. Son noktada, o anı cümle ile bir kalıba sokmanın yanlış olduğunu düşünenlerdenim. Sevgi, aşk gibi soyut öğeleri, somutlaştırmanın yanlış olduğu standart sevgi cümleleri. Benim de kullandığım zamanlar oldu. Kullandığımda içimden bir ses, bunu acizce söyledi. Belki güçsüz kaldığım dönemde, saçma ve zaten bitmiş ilişkileri kurtarmaya yönelik yaptım istemsizce. Ağızdan çıktı mı? Seni-sevi….DUR!!! Deme! Somutlaştırıyosun, yıkılıyor hissiyat. Sevdiklerinize dünyadayken onlara ne kadar sevdiğinizi söyleyin derler ya. Söylemeyin! Yalan. Söylediğini duymasın karşı taraf. “Duyulmayacak, hissedilecek” diye camdan dışarı bakarak düşünürken, ani frenle kendinize gelirsiniz tekrar. Aradan yirmi sene geçmiş aynı noktadasın. Yine aklına, küçükken yazma planı yaptığın ve zirvede bıraktığın, “Yan Arabadaki Yüzler” adlı şaheser kitabın gelir. Yanından geçen arabalara bakarsın. Her yanından geçip giden arabada, benzeri hikayelerin olduğunu hayal edersin. Kim bilir, gelecek bir günde aynı noktada, o arabaların birinde olan ve aynı hayali kuran biriyle olursun. Belki yine radyoda o gün çalan şarkı çalar. https://www.youtube.com/watch?v=yDlwD2TJsUw
Tam da o an, hem geçmişi hem şimdiki zamanı hem de geleceği yaşarsın. Tam da o an, zamandan korkmaman gerektiğini anlarsın. Tekrar hatırladığın kadarıyla şarkıya eşlik edersin ve yüzler elbet kırışır evlat, fakat yaşımız hep on dokuz diyebilirsin belki de.
İyi akşamlar,
Saygılarımla.
image

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Gezi Teknesini Kovalayan Tanku: Gerçek Bir Sıçma Hikayesi

Gezi tekneleri ile ilgili herkesin pek çok anısı vardır.  Benim de inanılmaz hatıralarım var, fakat bu yazacağım olay, şu zamana kadar gezi ...